d8EWEIN. Yalnızlık konusunda yalnız değiliz. Yalnızlık çağımızın salgınlarından biri. İngiltere’de bu konuda bir bakanlığın bile kurulduğu haberlerini okumuşsundur. İnsanlara karşı güvensizleşiyoruz. Yalnızlaşıyoruz. Giderek yiyecek paketleri küçülüyor, mutfaklar küçülüyor, evler küçülüyor. Ülkeler endüstrileştikçe, modernleştikçe, bireyselci hale geliyor. Daha fazla arkadaş seçebilecek imkiana kavuşan insanlar daha seçici hale geliyor. Yalnızlıkları artıyor. Artan boşanmalarla birlikte tek bir ebeveyni ile büyüyen çocuklar daha küçük yaştan, yalnız bir erişkini model almış oluyorlar. Yalnız olmak ve kendini yalnız hissetmek Yalnız olmak ve kendini yalnız hissetmek aynı şeyler değiller. Bunun en büyük göstergelerinden biri kendisini yalnız hisseden kişilerin birçoğunun evli olması. Hastanede yatan hastaları düşünün. Bir çoğunun oda arkadaşları ve refakatçıları bulunur. Gün boyunca sağlık personeliyle iletişim halindedirler. Ama bir çoğu buna rağmen kendisini yalnız hisseder. Yalnızlık hissi yalnız olduğumuzda değil, tercih ettiğimiz kişiden ayrıldığımızda hissettiğimiz duygudur. Diğer önemli bir örnek de yeni doğum yapmış annelerin yaşamış olduğu yalnızlık duygusu. Sürekli kucağında bir bebekle gezen annelerin yalnızlık çekebileceği ihtimali birçok insanın aklına bile gelmez. Oysaki bir çoğu görünmeyen bir yalnızlık içindedir. Annelerin sosyalleşmelerini sağlayacak olan imkanların oluşturulması gerekiyor. Örneğin; eşlerin ve diğer yakınların bebeğe göz kulak olmaları gibi. Birey kendisini evliyse de, işi varsa da, başkaları tarafından seviliyorsa da, gençse de, çocukları varsa da… yalnız hissedebilir. Yalnızlık çeşitleri Engin Geçtan 1983 İnsan Olmak adlı kitabında farklı yalnızlık çeşitlerinden bahsetmektedir. Tek başına yaşayan insanlar yalnızlık hissedebilir. Kendi toplum grubuna yabancılaşarak yalnızlaşabilir. Çevre tarafından dışlanma nedeniyle yalnızlık meydana gelebilir. Bir insan çevresiyle ilişkilerini en aza indirerek kendi seçimi ile yalnızlaşabilir. Gerçek yalnızlık. İnsanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissetmesi Geçici yalnızlık. Bireyin kendi seçimiyle çoğunlukla yapıcı ve yaratıcı sonuçlar doğuran yalnızlık. Yalnız kalmanın ne zaman yaratıcılık kazandırdığı, ne zaman psikolojik rahatsızlıklar yaşanmasına sebep olacağını kestirmek oldukça güçtür. Sizin de aklınıza gönüllü geçici yalnızlık örnekleri gelebilir. Örneğin; kitap yazan, meditasyon yapan, itikafa çekilen, halvet gibi deneyimler yaşayanlar. Bireyin kendi seçtiği bir yalnızlık huzur getirebilir. Elbette mizaç itibariyle yalnızlıktan hoşlanan bireyler de vardır. Bu yazının amacın insanların sahip olduğu ilginç karakter özelliklerini kişilik bozukluğu ya da patolojik olarak sınıflandırmak değil kesinlikle. Fakat yalnızlığın birçok kişinin hayatında duygusal güçlükler yaşattığını da göz ardı edemeyiz. Yalnızca insanlardan değil doğadan ve hayvanlardan da uzaklaştık. Dünya ile daha bütün hissedersek kendimizi, o zaman yalnızlık hissine yer kalmayabilir. – Engin Geçtan Giderek yalnızlık oranları artıyor Farklı çalışmalara baktığınızda ortalama %25-48 oranında yalnız birey yaşamaktadır. Boylamsal çalışmalar arasından erişebildiğim en uzun soluklu araştırma olan Michigan Üniversitesine ait [Health and Retirement] Sağlık ve Emeklilik çalışmasına göre toplumda kendini yalnız hisseden bireylerin oranı %27’ye ulaşmış durumda. Yalnızlıkta yalnız değilsiniz. Son 20 yılda ortalama yalnızlık oranı %3-7 oranında artış göstermiştir. Yalnızlıkla baş etmek neden zor? İnsan beyninin uyaranlara ihtiyaç duyduğuna inanılır. Uzun süre izolasyonda kalan bireylerin giderek bilişsel kabiliyetlerinin azaldığını gösteren birçok çalışma bulunuyor. Başka insanlardan yoksunluk bir işkence metodu olarak da kullanılabiliyor. Birçok insanı yalnız kaldıklarında büyük bir boşluk duygusu kaplar. Farklı aktivitelerle meşgul olmak yalnızca başkalarının yanındayken mutluluk verir. Kendi başlarınayken ne yapacaklarını çoğu zaman bilemezler. Ya da yapacak motivasyon bulamazlar. Yalnızken kendimize odaklanırız. Dışarıdan geri bildirim gelmeden içimizde bir düzen sağlamamız oldukça güç olur. Giderek düşüncelerimiz daha karmaşık hale gelir. Örnek. Yalnız başına kalan bir ergen şu soruları sormaya başlayabilir kendisine; Acaba arkadaşlarım şu anda neler yapıyorlar? Sivilcem mi çıkıyor şurada? Okulda tartıştığım tiplerle başım belaya girecek mi? Başkalarından geribildirim almadan yaşarsak zamanla gerçeklik olgumuzu yitirmeye başlarınız. Kendi duygularımızı da anlamlandırmakta güçlük çekeriz. Ötekinden gelen geribildirim olmadan özbildirimlerimiz de körelmeye başlar Sayar, 2014. Yalnız kalmayı büyük bir yük olarak gören insanlar, kötü ilişkilerde ısrarcı olabilirler Thibaut ve Kelley, 1986. Yalnızlığın fiziksel sonuçları Yalnızlık bağışıklık sistemini zayıflatır. Böylelikle birey daha kolay hastalanır. Kişi ayrıca var olan fiziksel hastalıklarıyla baş etmekte güçlük yaşar. Yalnızlığın birçok fiziksel hastalık riskini artırdığı düşünülüyor. Kalp krizi, beyin kanaması, Alzheimer, soğuk algınlığı… Yalnızlığın ölüm riskini sigaradan, hareketsizlikten ve obeziteden daha fazla artırdığı düşünülüyor. Başkalarının dokunuşlarına karşı oldukça duyarlıyız. Saçlarımızdan, derimize… birçok nöronlarımız bulunuyor. Kucaklaşmanın, dokunmanın vücut için yararlı olduğunu gösteren birçok çalışma bulunuyor. Daha kötü besleniyor yalnız bireyler. Yalnızken kişinin yemek yapma konusunda özenme motivasyonunun düştüğüne siz de şahit olmuşsunuzdur. Atalarımız için yalnız olmak daha fazla ölümcül risk barındırıyordu. Sürüden ayrı kalan kuzuyu kaparlar misali. Vücudumuz yüksek bir stresle yalnızlığa cevap veriyor oluşunun bir nedeni de bu olabilir. Yalnızlık bizi fiziksel olarak hasta da yapabilir, yalnızlığa sürüklenmiş hissediyorsak. Kişiliğimizi de güçlendirebilir, kendimiz bir süre yalnız kalmak istiyorsak. Yalnızlığın psikolojik sonuçları Yalnız insanlar giderek daha da fazla yalnızlaşıyor. Zamanla yalnız bireyler insanların yüzlerini daha tehditkar olarak algılamaya başlıyorlar. İnsanlara karşı olan çekinceleri, güvensizlikleri artıyor. Yalnız insanlar psikolojik açıdan oldukça önemli olan sosyal destekten mahrum kalabiliyorlar. Yoğun yalnızlık hisleri yaşayanlar adeta felç olmuş gibi aşırı bir umutsuzluk, kaygı ve gerginlik yaşayabilirler. Birey kendisini sevilmeye daha az layık görmeye başlayabilir. Daha sık şu problemleri yaşıyorlar Depresyon, öfke, uykusuzluk, kronik stres, Daha düşük oranlarda İyimserlik, kendiyle barışık olma, yılmazlık Yalnızlık sosyal destek eksikliği, sigara kullanmak ya da obezite kadar ölümcül Bir etkiye sahiptir. ⇒ İngiltere’de yapılan bir çalışmada şu sonuç ortaya konmuştur. Psikolojik hastalıkları olanların yüzde 84’ü kendisini sosyal olarak izole hissediyor Mind 2004. Yalnızlık ve psikolojik hastalıklar arasındaki ilişki muhtemelen çift yönlüdür. ⇒ Kendilerini yalnız hisseden kişiler romantik sahtekarların [romantic scammer] tuzağına düşmeleri kolaylaşıyor. Bu şekilde internette tanıştıkları gerçek olmayan profillere para kaptıran birçok insan bulunur. Kendilerini yalnız hisseden bireyler çok aç insanlar gibidir. İnsan çok acıktığında ne olsa yiyebilecek hale gelir. Kişisel kontak ihtiyacı artak kişi de ilişki kurduğu insanlar konusunda seçici davranamayabilir. Yalnızlık, partner bulamama giderek kişinin kendisine olan güvenini düşürebilir. Kötü ilişkiler kendilerine olan güvenleri düşük olan kişilerin beklentilerini karşılamaya yetebilir Edwards vd., 2011. Belki de bu nedenle hali hazırda partneri olanlar daha çekici görünebilir, yalnız olanlara kıyasla. Yalnızlığın ekonomik sonuçları Tek kişinin yaşadığı ev, tek kişi işin yanan lamba, çalışan ev aletleri, şöförü dışında yolcusu olmayan araçlar. Hem ekonomik açıdan, hem de sürdürülebilir enerji ve doğa için yalnızlık oranlarının artması korkutuyor. Kimler daha fazla yalnızlık deneyimliyor Bekarlar Mahkumlar Yaşlılar Göçmenler İşsizler Fiziksel rahatsızlıklarından dolayı yalnız kalanlar. Eşini kaybedenler. Erkekler ortalama olarak kadınlardan daha genç yaşta öldükleri için ve genelde de evlilikte eşlerinden daha ileri yaşta oldukları için, eşini kaybederek yalnız kalan kadın sayısı daha fazla. Büyük şehirlerde yaşayanlar Ebeveynlerinin ikisi de çalışan, sıklıkla evde yalnız kalan çocuklar Çekingen bireyler, kendinlerine güveni düşük… İnsanlardan beklentileri yüksek olanlar Buna karşın empati [eşduyum] düzeyi yüksek, kendilerini daha iyi tanıyan bireylerin daha az yalnızlık çektiği düşünülüyor. Kişi yalnız başına da ayakda kalamaz mı? Çocukluğunda ailesi tarafından ihmal edilmiş, sonrasında da iyi ilişkiler kuramamış kimi bireyler yılmazlık geliştirmiş olabilir. Ama bu örnekler genelde istisna oluyor. Birçok insan yaralı biri olarak büyüyor. İnternet ve yalnızlık Bir çoğumuz e-postalarımızı ve facebook mesajlarını okurken önümüzde ki dijital verilerin gerçek bir iletişim olmadığının farkındayızdır. Kimileri ise interneti bir varış noktası olarak değil yol olarak kullanır. Internet üzerinde tanıştıkları insanlarla gerçek hayatta buluşurlar. Internet bireyin yalnızlık çekme riskini artırıyor. Peki ya interneti sosyal ilişkiler açısından varış noktası olarak kullananlar. Uyumlu otantik – gerçek olmayan kişilikleri ile kendilerini daha fazla kabul görmüş hissedebilirler. Fakat yalnızlık hisleri büyük ihtimalle geçmeyecektir. Büyük bir yalnızlık içinde olanlar açlık çekenler gibidir. Çok acıkınca sert ya da normalde hiç yemek istemeyeceğiniz bir şeyi yiyebilirsiniz. Kronik yalnızlık çekenler de normalde ilişki kurmak istemeyecekleri kişilerle iletişimde kalabilirler. Benzer şekilde yalnızlık çekenler farklı savunma mekanizmaları kullanabilirler Aşırı yemek yeme, alışveriş yapma, film seyretme, amaçsızca alışveriş merkezlerinde vitrinleri seyretme gibi savunma mekanizmalarını kullanabilirler. Yalnızlık ve varoluşsal korkular Yaşlılarda kronik yalnızlık bir süre sonra varoluşsal bir korkuyu da beraberinde getirebilir. Örneğin; yalnız başına ölmek ve evde günler sonra kokuşmuş bir halde bulunmaktan korkmak gibi. Bu korkuyla düzenli olarak onları kontrol edecek birileri bulunarak baş edilebilir. Ama bu temel duygusal ihtiyaçlarını gidermek için yeterli olmaz. Yalnızlık, yaşamda bir an, Hep yeniden başlayan.. Dışından anlaşılmaz. Ya da kocaman bir yalan, Kovdukça kovalayan.. Paylaşılmaz. Bir düşün’de beni sana ayıran Yalnızlık paylaşılmaz Paylaşılsa yalnızlık olmaz. Özdemir Asaf Yalnızlık ve bencilleşme Yalnız bireylerin özellikle de çocuğa sahip olmayanların giderek bencilleştiği düşünülür. Bencilleşme kendi çıkarlarını düşünmek ve kendini korumaya almakla ilgilidir. Oysaki birçok yalnız insanla iletişim kurmak istediğiniz zaman büyük bir iletişim açlığı içerisinde sel olup üzerinize yağarlar. Onlara karşı set kurmakta çok güçlük çekersiniz. Yalnızlık ve televizyon alışkanlığı Yalnız kaldıklarında birçok bireyin kafasında olmadık düşünceler, kaygılar oluşmaya başlayabilir. Düşünceler giderek karmaşıklaşabilir. Bu durumda televizyon seyretmek bir nebze rahatlama sağlayabilir. Zira tanıdık yüzler, reklamlar insana rahatlatıcı bir nesne sunabilir. Hele de aynı programı takip ediyorsanız. İnsanların sıklıkla izlemediği halde bütün gün televizyonu açık tuttuğunu görürsünüz. Yeni bir filmden ziyade aynı hoşlandıkları yormayan bir filmi tercih ederler. Kişinin oldukça ilgisini çeken bir program olmadığı müddetçe televizyon izlerken hafif düzeyde depresif dahi olabilmektedir. Buna karşın yalnızken rahatlatıcı bir etkisi de görülebilmektedir. Benzer etkiyi bireyler arada telefonlarını karıştırarak sevdikleri insanların online olduğunu görerek de hissederler. Yalnızlık – Yapılan hatalar Pes etmek Yalnız bireylerin en büyük hatalarından birisi işe yaramayacak çözüm önerilerinin peşine takılarak boşa enerji harcamaları. Bunun sonucunda da “bak işe yaramıyor, ben değersiz bir insanım” diyerek büsbütün geri çekilmeleri. Böylelikle yenilgiyi kabul ederler. Özellikle partner bulma, evlenme gibi durumlarda yaşanır bu. Öğrenilmiş çaresizlikle ilişkilendirilebilir. Öğrenilmiş çaresizlik çok kısa sürede kazanılabilirken öğrenilmiş iyimserlik için çok kereler denemeler gerekebilir. Yani güveni, inancı kaybetmek kolay, kazanmak ise daha zor olabilir. Bir de vazgeçmeyen, iflah olmayan kalpler var. Defalarca yara alsalar da insanlara olan umut ve inançlarını kaybetmezler. Psikolojik müdahalelerin ortak noktalarından biridir bireylerin umut düzeylerini yükseltmeye çalışmak. Kişinin bir partnerinde hayal kırıklığına uğradığını, ikincide de uğradığını düşünün. Tekrar üçüncü defa kalbi kırılabilir. Fakat denemeyi bırakırsa hepten eline bir şey geçmeyeceği de ortadır. Psikolojide yapılan müdahalelerin büyük kısmı insanları tekrar tekrar deneme motivasyonu vermektir. Bir anlamda doğru prensi/prensesi buluncaya dek birçok yanlış kurbağanın öpülebileceğini kabul eder psikoloji. Doğru insanı ara bul ve nokta atışı yap… Bunu çok da gerçekçi bulmaz. Sosyal destek ile sosyal ilişkiyi karıştırmak Elbette sosyal ilişkiler nihayetinde bireye sosyal destek sağlar. Ama yardıma ihtiyaç duymak tek taraflı bir ilişkidir. Sadece başkalarından destek almak sizi iyi hissettirmeye yetmez. Oysa ki gidip başkalarına yardımcı olursanız kendinizi daha iyi hissetmeye başlayabilirsiniz. Yaptığımız araştırmalarda, en mutlu insanların, diğerlerinin mutluluklarından tat alabilen ve başarısızlıklarına üzülebilen insanlar olduğunu gördük. – Sonja Lyubomirsky Terapist olarak sıklıkla psikiyatride hastalarımıza şu gibi sorular yöneltiyoruz tedavilerinin sonlarında. “Bu tecrübeyi yaşamış biri olarak sizden sonra gelecek hastalarımız için ne temenni edersiniz? Onlara neler önerirsiniz? Size yaptığımız uygulamalardan en çok yararlandıklarınızı bize söylemeniz sizden sonraki hastalarımıza daha iyi yardımcı olmamız konusunda bize yol gösterebilir.” Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür. – Lev Tolstoy Sosyal kabiliyetleri güçlü olanlar da yalnızlık çekebilirler. Sosyal zeka düzeyleri düşük olan bireylerin yalnız kalma ihtimali elbette yüksektir. Fakat birçok başarılı insan da yalnız kalır. İlginizi çekebilir Sosyal zeka nedir? Özellikle tanınmış kişilerle birçok kişi arkadaş olmak ister. Fakat onlar başkalarının kendileriyle sosyal ve maddi menfaatler nedeniyle arkadaşlık kurmak istediklerini düşünebilirler. Bu nedenle kendilerini yalnızlık içinde bulabilirler. Kendinle mutluysan kimseyle derdin olmaz. – Sadi Şirazi Fazla tedbirli davranmak. Arkadaşlık konusunda tedbirli olmak kişiyi yalnızlaştırabilir. Güvenli ve zehirli yiyecekler arasında ayrım yapmak gibidir bu. “Düşman olduğum kişi dost canlısı ise bir şey kaybetmem. Ama ya dost bildiğim düşmansa.” Bir insanın gelebileceği en büyük mertebe güvenilir insan olmaktır. – Doğan Cüceloğlu Bu tarz düşünme biçimleri bizim insanlar hakkında negatif beklentiler içine girmemize sebep oluyor. Sayısız psikolojik araştırma bize negatif beklentilerimizin negatif sonuçlar doğurduğunu gösteriyor. Neyi bekliyorsak onu görüyoruz. Karşımızdakinin davranışlarını yanlış yorumlamaya başlarız, beklentimiz eğer buysa. Kötü deneyimler ⇒ Güvensizlik ⇒ Yalnızlık ⇒ Yalnız kalınca kafada birçok şey kurgulama ⇒ Daha fazla güvensizlik ⇒ Daha fazla yalnızlık Düşünülenin aksine sosyal buluşma ortamları yaratmak işe yaramıyor. Hatta bireylere sosyal kabiliyetler kazanabilecekleri programlar sunmak dahi kayda değer sonuçlar vermiyor. Gecenin bir yarısında çalan telefonun öbür ucundaki ses, hayatına son vereceğini ama biraz konuşmak istediğini söyler. Frankl, uzunca bir süre, hayatın uçurum kenarında yürüyen kadını dinler. Kapatmaya yakın, Vazgeçtim’ der kadın, gecenin bu geç saatinde bir insan beni bu kadar süre dinleyebiliyorsa, bu dünyada hala ümit var demektir!’ Victor Frankl, 1967. Kişinin özgüveni düşükse, acaba başka insanlar beni sevebilir mi? Onlara yaklaşırsam beni kabullenirler mi, gibi düşüncelere sahipse, yalnızlık çekme riski artacaktır. İnsan ilişkilerine sızan iktisat dili Kemal Sayar Terapi Kültürel Bir Eleştiri adlı kitabında bu konuda çok değerli bir saptamada bulunuyor. “Verdiği ölçüde almak, verdiği kadar istemek ve ne verdiyse ona karşılık beklediğini hissettirmek… Sürekli bir hesap kitap…” – Kemal Sayar Birey sürekli karşı taraftan ilk adım atmasını ya da yaptıklarına karşılık vermesini beklediğinde… Bu gibi davranışları gözlemleyerek hesap kitap yapmaya başladığında yalnızlaşmaya başlaması kaçınılmaz hale geliyor. Yalnızlıktan kurtulmak için yapılabilecekler İyimser kalmaya çalışmak… En iyisinin olacağını düşünmek Kendinizi sosyal olarak güvenli bir şekilde açmaya çalışmak. Benzer ilgileri olan kişilerin olduğu gruplara katılmaya çalışın. Bir plan yapın. Birçok insanın sizi sevmeyeceğini, sevmesinin gerekmediğini kabullenin. Yalnızlık yaşayan bireyler bunu kendilerine itiraf edemiyor olabilirler. “Nasılsa yalnız ölmeyecek miyiz” diyen birçok insan aslında yalnızlıktan yakınıyor olabilir. Psikoterapi ve yalnızlık Biyopsikososyal model ile de danışanlarımızın ruhen, bedenen, ruhsal ve manevi olarak tam bir iyilik hali içinde olmalarını amaçlarız. Psikolojik araştırmalar ve klinik gözlemlerimiz ışığında da danışanlarımızın yalnızlık çekiyor oluşlarıyla yakından ilgileniriz. Psikoterapi uygulamalarında sıklıkla danışanlarımızın sosyalleşmelerini umut ederek ve birçok bakımdan daha da yararlı görerek grup terapisine yönlendiririz. Fakat danışanlarımız genellikle bireysel terapiyi tercih ederler. Bunda birçok farklı çekinceleri rol oynar. Varoluşçu filozoflar hayatın anlamı, yaşam, ölüm ve yalnızlık konularıyla yakından ilgilenmiştir. Uygulama alanı olan varoluşçu psikiyatri/psikoloji alanı da bu konuları yakından çalışmıştır. Terapi uygulamaları bir yandan sosyalleşmeyi özendirirken diğer yandan da bireyi yalnızlığa ittiği iddia edilmektedir. Bizi bireysel ihtiyaçlarımızın farkına varmaya, sınırlar koymaya gibi alanlara yönlendirerek bunu yaptığı öne sürülmektedir. Oldukça tartışmalı olan bu konuya sadece işaret etmek istedim. Yalnızlığa manasıv övgüler Yalnızlaştıkça artan bir yalnızlık edebiyatı da oluştu. Bu insanların bilişsel bir çelişki yaşadığını düşünüyorum. Bu manasıv edebiyatlardan bazıları şunlar Çayın kalabalıkla arası iyidir, kahve yalnızlık ister. Kendi gamımın kaptanıyım. Allah’dan başka sığınacak dost yoktur. İşi bitene kadar herkes dosttur. Fotoğraflara en iyi pozu yalnızlar verir. Yalnızlık en samimi arkadaştır. Bu gibi aforizmalar sosyal medyada tekrar tekrar üretilip slogan haline gelebiliyor. Yalnızlıkla ilgili sizden gelen sorular Her insan biraz yalnız değil mi? Öyle görünmeyenler bile. O yüzden yalnızlığımı problem etmeli miyim? Yalnızlık oranları yüksek ve giderek artıyor. Ama ruh sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerini düşünürsek, çareler aramak da fayda var. Yalnızlık neden bu kadar korkutur? Neden seven, değer veren birinin varlığı bu korkuyu aşmak için yeterli gelmez? Dünyaya yalnız gelip, yalnız ölücez. Yalnızlık varoluşsal gerçekliğimiz. Yalnız kalmak mı? Kalabalıkta yalnızlık mı? Araştırmalarda yapılan konuşmalar derin ve yüzeysel konuşmalar olarak ayrıldığında, konuşmaların büyük kısmı yüzeysel geçiyorsa havalar nasıl vb., insanlar yine yalnızlık duygusu yaşıyor. Başka bir önerme de yalnızlık duygusunun tercih ettiğimiz insanlardan uzak durunca yaşanan duygu olduğu. Bana bu önerme bilimselden ziyade romantik geliyor. Yalnız kalınca canım sıkılıyor. Ama kimseye de yakın olmak istemiyorum. Şehir hayatında konuşma partneri seçeneklerimiz artıyor. Arttıkça da daha seçici oluyoruz. Köy yaşamını düşünün. Herkes herkesle konuşuyor. Bunun siyasi görüşü kafama uymuyor, bununla hobilerimiz farklı gibi önceliklerimiz olmuyor. Yaş farkı da daha az önemli oluyor. Sizden çok daha yaşlı bir teyzeyle oturup sohbet edebiliyorsunuz. Seçenekler arttıkça kafamız karışıyor. Daha zor karar alıyoruz. Sağlıklı ve sağlıksız yalnızlık arasındaki farklar nelerdir? Sağlıklı yalnızlık bireyin kendi seçimiyle, geçici, yapıcı ve yaratıcı ürünler ortaya koyan yalnızlıklardır. İnzivaya çekilmek, tefekkür etmek, dinlenmek, yaşamı gözden geçirmek, bir şeyler okuyarak, yazarak vakit geçirme vb. Sağlıksız yalnızlık gönüllü olmayan insanlara karşı güvensizlikten, toplumsal dışlanmadan, izole işlerde çalışmaktan yurt dışı, bekçi, yabancı dil bilmeyen mülteci vb.. Kişi etrafındaki insanlar tarafından anlaşılmadığını hissettiğinden de yalnızlaşabilir. Örneğin; bir sanatçının etrafındaki insanlar yaptıklarını para getirmeyen boş uğraşlar olarak görüyorsa, sanatını anlayan kimseyi etrafında görmüyorsa, kendisini yalnız hissedebilir. Ben insan sevmiyorum diyen biri yalnız mıdır? Yoksa mizacı mıdır? Yoksa fazla bencil midir? Birçok nedeni olabilir. Oturup onlarca önerme kişiler arası ilişkilerinde yaşadığı travmalar sonucu güvensizlik vb. yapabiliriz. Ama o kişi kendisi ifade etmediği müddetçe yaptığımız hipotezler spekülasyondan ibarettir. Yalnızlıktan çok yalnızlaştırmak. Kısıtlayıcı eşe nasıl davranmak gerekiyor? Bu çift terapisi sürecinde birlikte çalışılabilecek konulardan. Dışardan öneri verebileceğim bir şey değil maalesef. Yalnızlık korkusu nasıl aşılır, akşamları nefes darlığına sebep oluyorsa, TSSB içerisindeki kişi için. Kişinin hayatında kaygı arttıkça, güven duygusu veren kaynakları bulmaya çalışılarak terapi sürecinde güven büyütülmeye çalışılır. Genelde negatif hedeflere ulaşmak daha zor oluyor. Nefes darlığından nasıl kurtulabilirimden ziyade, nasıl daha rahat olabilirim, nasıl daha güvende hissedebilirim vb. Bunun cevapları kişinin hayatında çok basit değişiklerle, denemelerle bulunabilir ancak. Mesela yatakta duvara sırtını verdiğinde mi daha güvende hissediyor, gözüye kapıya bakınca mı, ıyış ne kadar açık olunca, rahatlatıcı bir müzik eşliğinde mi… Böyle küçük küçük değişiklikleri deneyerek. Merhaba benim bir oğlum var yaşlanınca tek kalacağımı hayal ederek çok korkuyorum Yalnızlığı tolere edebilmek öğrenilebilir bir yetenek. Kişinin yalnızca da aktivitelere katılabilmeyi öğrenebilmesi, daha otonom olması terapi sürecinde çalışılabilir. Başarılı kendini gerçekleştiren, kendini potansiyelini gerçekleştiren insanların ortak özelliklerinden biri yalnızlığı daha fazla tolere edebiliyorlar. Yalnız kalır mıyız? Yalnız bırakılır mıyız? Yalnızlık duygusu görece bir duygu. Kişi yalnızlığı tolere etmeyi öğrenebilir. Bir insanın yalnızlık duygusu hissetmesinde yalnızlaşmasına farklı sebepler rol oynayabilir. Bazen kendimiz sosyal becerilerimiz gelişmediği için yalnız kalırız. Risk almak istemediğimiz, emek vermediğimiz için. Mesela görücü usulü evlilikler azaldıkça sosyal becerileri olmayan erkeklerin bekar kalma olasılığı arttı. Bazen toplum bizi dışlar yaşanmışlıklarımız ya da ırkmızdan, dinimizden… Birey insanları iyi kötü diye kafasında kategorize edip kendini korumaya alırsa altında hangi duygular yatar? Son yıllarda artan yalnızlık oranları, yine artan güvensizlik oranlarıyla paralel. Kişi yalnızlaştıkça kendisine yöneliyor. Kafasında kurguladığı şeyler artıyor. Yani güvensizleştikçe yalnızlaşıyor. Yalnızlaştıkça güvensizleşiyoruz. İletişimde sınırlı ilişkileri koruyabilme, çok hızlı arkadaşlıklarda ilerlememe gibi beceriler geliştikçe bunları Yeni bir çevre nasıl edinilir? Herkesin sağduyu ile aklına gelen taşınmak, iş, okul değişiklikleri, farklı hobiler etrafında toplanan sosyal topluluklara katılma dışında benim de parlak bir fikrim bulunmuyor bu konuda. Korkarım bunlardan ziyade Türkiye’de işler dini bir topluluğa katılma şeklinde oluyor. Bağımsız fikirleriyle ilerlemek isteyen insanın Türkiye’de yalnızlaşması biraz anlaşılabilir bir durum. Yalnızlıktan korkan danışanla nasıl bir süreç izlenir? Otonom olup olmaması, panik ataklarla baş etme sürecinde mi insanlara bağımlı kalınmış… Bazen de fiziksel bir hastalıklardan dolayı kanser gibi, ölümü bekleyen hastalarda artan bir yalnızlık korkusu olabiliyor. Benim gözlemim yalnızlık korkusu olanların, yalnız girişimlerde bulunmayı güç bulmaları, hatta asla kabul edilebilir de görmemeli. Bazen önyargıları da olabiliyor. Asla yalnız tatile gidilmez gibi. Yani yalnızlığı hiç tolere edemiyorsa, hep bir ilişki içinde olmaya çalışacaktır. Bu da yanlış ilişkilere sürükleyebilir, bağımlılığı artırabilir. Yalnızlık en güzel nasıl değerlendirilir? Dinlenme, düşünme, başkalarının geri bildirimleri olmadan özgün sanat eserleri ortaya koyma, inziva… vb. Yalnız kalabilme kapasitesi artırabilir mi? Buna dair neler yapılabilir? Yalnızlığa tolere edebilme geliştirilebilir. Kendini gerçekleştirebilen insanlar otonom, yapıcı yalnızlıklar yaşayabilen insanlardır. Arkadaş konusunda daha seçici, daha az sayıda, daha derin ilişkileri olur. Sizce insan kendisine tahammül edemediğinde mi yalnızlığı çekilmez? Sanıyorum kastınız, yalnız kalınca düşüncelerin başa üşüşmesi, kendini fazlaca inceleme ve pişmanlık, kaygı gibi duygularla baş başa kalma. Eğer buna benzer bir durumsa insanlarla vakit geçirme bir anlamda uyuşturucu gibi olabilir. Yüzeysel ilişki yumakları arasında varoluşsal kaygılarını bastırıyor olabilir. Kendini gerçekleştiren insan yalnızlığı tercih eder mi? Yalnızlık tercih olabilir mi? Kendini gerçekleştiren insanların yapıcı ve kendi tercihleri olan yalnız vakit geçirmeleri daha muhtemeldir. Yaratıcı bir yapıt ortaya koymak için mesela, ya da inziva, tevekkül… Kendini gerçekleştiren insanlar daha derin daha iz kişiyle dostlukları olur. İçsel anlamda yalnızlık nasıl telafi edilir? Kişi eğer otonomsa. Tabiri caizse her yaptığına yancı aramıyorsa… Yine de yalnızsa, terapide bunu telefi etmesine çalışmayız. İnsan sosyal bir varlık ve ne yapıp edip olumlu şekilde sosyalleşmesi için uğraş verilir. “Benim insanlara güvenim kalmadı, yalnız kalıcam ve yanızlıkla baş edicem” gibi düşünceler desteklenmez. Yalnızlık, bireysellik ve sosyal yaşamın dengesini nasıl kurabiliriz? Altın oranı yok bunun. Herkes kendisi için uygun oranı deneye, yanıla buluyor. Bireysel farkındalık önemli bu durumda. İnsanın kendi ihtiyaçlarının, isteklerinin, kaynaklarının farkında olması. Dozu var mı? Yalnızlık ölçekleri var. Yalnızlık düzeyi ölçülebiliyor. Neden bu kadar yalnızlıktan korkarken ailemizin sevdiklerimizin varlığının desteğinin bu korkuyu aşmamıza yardımcı olmak yerine üstüne kaybetme korkusu da eklenir? Bu daha çok sanırım ölüm korkusu. Kişinin kendi ölümünü sorgulamasıyla başlayabilecek bir süreç. Kendiniz genç yaşta iseniz ve ebeveynleriniz yaş olarak ileriyse bu da normal. Yalnızlığı övenler, ne gerek var başkalarına diyenler… Bazen kişi incinmişliğini kabul etmek istemeyebilir. Yaşanılan travmalar sonrası kendini koruma da olabilir. Bağlanma güçlüğü de söz konusu olabilir. Yalnızlık konusunda psikolojik araştırmalardan öğrendiklerimizi özetlemeye çalıştım bu yazıda. Yalnızlık – Bu yazıda kullanılan kaynaklar Manfred Spitzer Einsamkeit. Die unerkannte Krankheit [Yalnızlık Tanınmayan Hastalık]. Droemer, München 2018, defalarca başıma tam gelirken direkten dönen ve gelmesinden çok korktuğum hadise öyle isimler gelio ki bazen sölersem dünyamı başıma yıkar bir de eşine başka bi isimle hitap etmek vardır ki durumu kurtarmak sizi baya bi terletir.. * özrü olmayan hata. ne yaparsan yap düzeltemezsin. - vallahi hayatımda başkası yok bi tanem. - mesele o değil. mesele hayvan olman. - ... - "götüm" isimli bir sevgilin olamayacağının farkındayım. bir daha cümle kuramayacak olmaktır. bkz kadın -zikicem ama haydar ver lan kumandayı sokturtma bir taraflarına -ohaa mithat, bana ne dedin -haydar dedim mınakoyiiğğm -ne; -ha sen ayşe miydin lan pardon mınakoyiiiğm -öküzsün mithat! tam sıçtım dediğiniz anda, kendinizi toparlayıp o kişi ve sevgilinizle o anda konuştuğunuz konu hakkında paralel birşey söylemeniz gerekmektedir. bide kız arkadaşınızın bunu yemesi gerekmektedir. yada anlayışlı bir sevgili bulun hiç kasmanıza gerek olmasın ne bileyim. bilerek yapılıp kıskandırılan durumdur. bir de kız arkadaşa eski kız arkadasın ismiyle hitap etmek vardır ki o en kötüsüdür. bkz yeni sevgiliye eski sevgilinin adıyla hitap etmek büyük hatadır heleki o yanlış isim eski sevgili ismi ise en büyük hatadır sonucu minimum 3 gün atılan triptir. sevgiliye yanlış isimle hitap etmek hele ki önceki sevgilinin adıyla hitap etmek siki tuttuğunuzun gayri resmi sonuçlarından biridir ve dudak patlamasıyla son bulur. hassiktir dedirten andır. ve bunun o kıza yapılan son hata olmasıda kuvvetle muhtemel tabi kız arkadaş ile aradaki irtibatı sonlandıracak sihirli formül. çok umrunda olmayan insanlara isimleriyle hitap etmezsin. bir değişik türevi de isimle hitap edememektir, halbuki bir ''sen'' denilebilse, fondaki ''vazgeç gönlüm'' akabinde ''ateş böceğim'' e dönecek, hayat, en azından bir süreliğine aşk bahçemizi süsleyen inci çiçeği modunda akacaktır... samimiyet göstergesi. kimi zaman da mesafe göstergesidir. şahsen sevdiğim insanlara isimleriyle hitap ederim. ismiyle hitap ediyorsam, onu, ismini söylecek kadar kendime yakın hissediyorumdur. birine sen diyorsam o uzaktır mesela. bu entry de alpay erdem'in ben köşesine benzedi. kendimden bahsettiğim entryleri sevmiyorum bir de. böyle sanki kime ne yani. ama bazen tutamıyorum kendimi ben şöyle ben böyle. özellikle email'de sinir bozucu bi durum ve çoğunun kesinlikle kompleksli birer hanzo olduğundan artık şüphe duymadığım genç akademisyenlerin sıklıkla yaptığı bi beşeri ilişkiler hatası. adama/kadına merhaba ali/ayşe veya merhaba hocam diye email atıyosun cevap şöyle geliyomerhaba,bu ne lan? hayır emailin devamında hiçbir sorun yok gayet güzel güzel yazmış etmiş de o merhaba nedir ya? sen de merhaba x diye cevap versen haddinden fazla samimi olup yatağa mı atıcam seni sana diyom ayşe ya da makale okumaktan o kadar meşgulsün de acilen emaili sonlandırmak zorunda mısın? sana diyom aligeçen bi amerikalıyla emailleşiyoruz hello professor fln yazıyorum, adam 3. emailleşmeden sonra artık please call me david yazdı. yani neyin kastırışı anlamıyorum. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Özellikle yalnız kaldığınız ya da zihninizin herhangi bir şeyle meşgul olmadığı anlarda kendinizi sonsuz bir ihtimaller denizinin ortasında, ardı arkası kesilmeyen düşüncelerle çevrilmiş buluyor musunuz? Bazen kitap okurken, bazen meditasyon yaparken, bazen çalışırken, çoğu zaman da uyumaya çalışırken… Dallanıp budaklanan ve düşündükçe daha da içinden çıkılamayacak hale gelen düşünce süreci psikolojide anksiyeteden depresyona pek çok ruhsal problemle ilişkilendirilen overthinking, yani aşırı düşünme olarak adlandırılıyor. İhtimaller üzerine kurulu olan yaşam yolculuğunda, tüm deneyimlerimizi, geçmişte yaşadıklarımızı ve gelecekte başımıza gelebilecekleri analiz etmek ve elimizdeki somut’ verilere göre plan yapmaya çalışmak insan doğasının ayrılmaz bir parçası. İhtimallerin değişen doğasıyla birlikte değişebilen düşünce süreçleri aşırı hale geldiğindeyse kendimizi gerçek olamayacak, hayal gücümüzün ürünü olan zorluklarla baş başa bırakabiliyor, çözemeyeceğimiz problemleri çözmeye çalışarak boş yere enerji ve zaman harcayabiliyor, kontrol edemeyeceğimiz pek çok olayı kontrol edebileceğimiz yanılgısına kapılarak yaşamı olduğundan daha zor hale getirebiliyoruz. Ve bunu parmağımızı bile oynatmadan, sadece zihnimiz aracılığıyla gerçekleştiriyoruz. İlginizi çekebilir Olumsuz düşünceler sizi ele geçirdiyse Psikolojik danışmanlık size nasıl yardımcı olur? Aşırı düşünme overthinking nedir? Kimi zaman daha farklı ne yapabileceğimizi görmek, kimi zaman yaşadığımız deneyimleri anlamlandırabilmek, kimi zamansa mükemmeli arzulamak gibi motivasyonlarla çıktığımız uzun ve zorlu düşünme yolculukları psikolojide ruminasyon ya da aşırı düşünme overthinking olarak adlandırılıyor ve kendine odaklı dikkati içeren, kişinin olumsuz duygularına tekrarlayan ve pasif bir şekilde odaklanarak olumsuz ruh haliyle başa çıkma yöntemi’ olarak tanımlanıyor. Aşırı düşünmenin neden ve nasıl probleme dönüştüğünü daha iyi açıklayabilmek için bir örnek üzerinden ilerleyelim Yeni başladığınız işinizde müdürünüzün ismini bir şekilde yanlış biliyorsunuz ve ona sürekli bu isimle hitap ettikten birkaç gün sonra isminin farklı olduğunu öğreniyorsunuz. Bunu öğrendiğiniz an kendinizi nasıl hisseder, neler düşünürdünüz? Anksiyete seviyesi yüksek olmayan ve bu tarz durumlar karşısında takıntılı düşünceler geliştirmeyen kişiler genelde yaşanan yanlış anlaşılmayı karşılarındaki kişiyle açık şekilde paylaşarak özür dileyebilir ve yaşamlarına kısa sürede kaldığı yerden devam edebilirler. Ancak bu duruma fazla odaklanan ve fazla düşünen biri akşam eve gittiğinde bu durumu farklı şekillerde zihninde canlandıracak, durumun beraberinde getirebileceği tüm ihtimalleri düşünmeye çalışacak, hatta belki uykusundan uyandığı ilk anda bu durumun kariyerine verebileceği zararları, terfi alamamasına neden olacağını, müdürüyle ilişkisini bozacağını ve çok daha fazlasını düşünerek zihninde felaket senaryoları yaratacaktır. Bu, çok önemsiz ve basit bir örnek gibi görünebilir; ancak aşırı düşünmenin hayatınızın birçok anını nasıl ele geçirebileceğini de oldukça iyi gösterebilir. Geçmişte yaşanan ya da gelecekte yaşanabilecek durumlar üzerinde fazla durmak ve felaket senaryoları üretmek, aşırı düşünen bir zihnin neler yapabileceğinin en klasik örnekleridir. İlginizi çekebilir Ruminasyon nedir Zihninizin kontrol etmek için ruminasyonu fark edin Aşırı düşünme eğilimimiz nereden geliyor? Tıpkı anksiyete, depresyon, stres bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkların semptomları gibi aşırı düşünme eğilimimiz de evrimsel olarak ilkel koruma içgüdülerimizden kaynaklanıyor. İlkel beyin, organizmayı koruma içgüdüsüyle her durumu mümkün olan en kötü perspektiften görme eğilimindedir. İlkel beynin bu olumsuz bakış açısı, bizi hayatta tutmak için aşırı tetikte olmasından kaynaklanır. Beynin görece sonradan gelişen ve entelektüel düşünme süreçlerini kontrol eden frontal lobu, yani düşünen beyin’ müdürümüze yanlış isimle seslenmenin işimizi kaybetme, terfi alamama gibi durumlara neden olmasının mantıksız olduğunu söylese de; aşırı düşünme eğilimi olan kişiler bilinçaltlarında en kötüye odaklanmanın ve her türlü felakete karşı hazırlıklı olmanın hayatta kalmak için gerekli olduğuna dair yerleşmiş inançlar taşır. İlkel beyin tarafından yönetilen bu süreç kaygıyla kendini göstererek, stres ve çaresizlik duygularını şiddetlendirir. İlginizi çekebilir Kontrolden çıkan düşünme atakları ile baş etmenin 5 yolu Aşırı düşünme psikolojik bir rahatsızlık mı? Psikolojik rahatsızlıkların sınıflandırmasında Aşırı Düşünme Bozukluğu’ diye bir ruh sağlığı problemi yer almasa da, özellikle anksiyete problemi olan kişilerin aşırı düşünme ya da ruminasyon yapması çok sık karşılaşılan bir davranış örüntüsü. Herhangi bir konuya takılıp kalmak ve o konuyla ilgili süregelen bir endişe taşımak aşırı düşünmeyi tetikleyebilen ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir yaklaşım. Aşırı düşünmeye neden olan faktörler kişiden kişiye değişiklik gösterse de, aşırı düşünme durdurulamadığında travma sonrası stres bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, fobiler ve madde bağımlılığı gibi pek çok problemi beraberinde getirebiliyor. Yapılan araştırmalar, aşırı düşünmenin özellikle anksiyetenin ve panik bozukluğun en sık karşılaşılan semptomları arasında yer aldığını gösteriyor. Bir sonraki panik atağın ne zaman geleceğini zihinde taşımak ya da kaygılı olmaktan kaygı duymak gibi ikincil semptomlar aşırı düşünme ve gerçekçi olmayan düşüncelerle kendini daha da kaygılandırma döngüsüne girmemizin en önemli sebepleri arasında. Ancak tabii ki sürekli olarak ruminasyon yapmak için anksiyete ya da panik bozukluğunuzun olması gerekmiyor. Zaman zaman hepimiz bazı konular üstüne gerekenden fazla kafa yorabiliyoruz. Birine söylediğimiz herhangi bir şey ya da yaptığımız herhangi bir davranış, okulda ya da işte performansımızın nasıl olduğuna fazla odaklanmamız, diğer insanların bizi nasıl gördüğüyle ilgili varsayımlarımız, takıntılarımız, keşke’lerimiz, acaba’larımız, bunun yerine onu seçseydim ne olurdu’ya olan merakımız, bardağın boş tarafını görme eğilimimiz, zihnimizdeki felaket senaryoları, hatta yaşamın bilinmezliği ve geleceğin belirsizliği gibi varoluşun doğasında olan durumlar bile aşırı düşünmemize neden olabiliyor. Aşırı düşünme tek başına psikolojik bir rahatsızlık olmasa da, zihinsel ve duygusal dünyamıza zarar verebiliyor. Örneğin, stres, korku ve kaygı gibi hoşnut olunmayan duyguları ortaya çıkaran tüm düşünceler kaygı bozukluğu geliştirilmesinin en önemli sebepleri arasında. Herhangi bir durum üstüne gerekenden fazla odaklanmak, aşırı düşünmenin takıntıya dönüşmesine ve obsesif kompulsif bozukluk geliştirilmesine de zemin hazırlayabiliyor. Kendimizi, hayatımızı, ailemizi, arkadaşlarımızı ya da herhangi bir şeyi merak ettiğimizde ya da endişelendiğimizde, bu durumu bir süre devam ettirip genelde kısa bir süre sonra günlük yaşantımıza kaldığı yerinden devam edebiliyoruz. Bazı durumlardaysa endişemiz çok daha uzun süre devam edebiliyor ancak sürekli düşünmüyoruz. Endişe yaşamımızın kalanına müdahale etmiyor. Endişe durumu çok uzun süre devam ettiğinde ve durum ya da durumla bağlantılı diğer düşünceler sürekli olarak zihni meşgul etmeye devam ettiğindeyse, aslında zihni meşgul eden tek şey endişe haline gelmeye başlıyor ve takıntılı olmadığınız, normalde hiç önemsemediğiniz konularda bile endişelenmeye başlayabiliyorsunuz. İlginizi çekebilir Hangi düşünme tuzaklarına sahipsiniz 5 düşünme tuzağını fark edin Aşırı düşünmenin belirtileri nelerdir? Farklı olabilecek durumları, farklı yapabileceğiniz tüm ihtimalleri tahmin etmeye çalışmak, verdiğiniz her kararı en az iki kez düşünmek ve yaşamın her anında başınıza gelebilecek en kötü senaryoları hayalinizde canlandırmak zihniniz için son derece yorucu ve yıpratıcı sorumluluklar olmalarının yanı sıra, kırılması da son derece zor olan alışkanlıklar. Aşırı düşünmenin modern dünyada bu kadar yaygın görülen bir alışkanlık olmasının en önemli sebebi de, herhangi bir konu üstüne çok fazla düşünmenin en iyi çözümü bulmanın anahtarı olduğuna kendimizi ikna etmiş olmamız. Ancak tam tersine, herhangi bir konu üstüne ne kadar uzun düşünürsek, üretme sürecine geçmemiz ve çözüm içim aksiyon almamız da bir o kadar enerji ve zaman tüketebiliyor. Aşırı düşünme problemiyle nasıl başa çıkabileceğinizin cevabı, hangi zamanlarda aşırı düşündüğünüzü anlayabilmenizde gizli. Peki, hangi zamanlarda ve durumlarda aşırı düşündüğünüzü nasıl anlayabilirsiniz? Kişinin kaygı seviyesiyle önemli derecede bağlantılı olan aşırı düşünme, günlük yaşamda şu durumlarla kendini gösterebilir; Herhangi bir sohbet sırasında karşınızdaki kişinin söylediklerini takip etmekte ve konuşmakta zorlanırsınız. Zihniniz olası yanıtların ve ifadelerin üzerinden tekrar tekrar geçmeye odaklanacağı için konuşma sona erene kadar, sürekli olarak düşünür ve konuşma sırasının size geldiği zamanları etkili şekilde değerlendirmekte zorluk yaşarsınız. Kendinizi sürekli çevrenizdeki diğer insanlarla karşılaştırır, onlara kıyasla ne kadar iyi ya da kötü olduğunuzun muhasebesini yaparsınız. Kendinizi ya da sevdiklerinizi düşünürken sürekli olarak olumsuz durumların, olabilecek en kötü senaryoların içinde hayal edersiniz. Geçmişte yaptığınız hataları ya da başarısızlıkları unutamaz, geçmişi geçmişte bırakamazsınız. Gelecekte karşı karşıya kalabileceğiniz sorumluluklar, görevler ya da hedeflerle ilgili devamlı olarak endişe taşır, başarmanızın imkansız olduğuna inandığınız noktaya kadar kaygı seviyenizi artırmaya devam edersiniz. Geçmişte yaşadığınız travmatik deneyimleri zihninizde sürekli olarak canlandırmaya devam ettiğiniz için bu durumu atlatmak ya da başa çıkmak için herhangi bir adım atamazsınız. Kesinliği olmayan düşünceler ve duygular arasında kendinizi kaybolmuş gibi hissedebilir, bu düşünce ve duyguları düzenlemek konusunda zorluk yaşayabilirsiniz. İlginizi çekebilir Hayata iyi tarafından bakın 3 adımda olumlu düşünme alışkanlığı Aşırı düşünme nasıl engellenir? Aşırı düşünme probleminin yaşamınızın diğer alanlarını etkilememesi için uygulayabileceğiniz stratejileri önümüzdeki günlerde, tüm detaylarıyla Haftanın Teması kategorimizdeki yazılarımızda sizlerle paylaşacağız. Ancak özet olarak, aşırı düşünme problemiyle başa çıkmak için yapabilecekleriniz şöyle Aşırı düşünmenin problem çözmek ya da planlama yapmaktan oldukça farklı bir davranış olduğunun farkına varın. Araştırmalar, dikkat dağıtıcılarla zihnin odağını farklı bir yöne çekmenin, aşırı düşünmenin engellenmesi konusunda oldukça etkili bir strateji olabileceğini gösteriyor. Düşüncelerinizle savaşmayı ve mücadele etmeyi bırakıp zihninizdeki düşünceleri olduğu gibi kabul etmeyi deneyimleyin. Mükemmeliyetçi yanlarınızı ve gerçekçi olmayan beklentilerinizi gözden geçirin. Bilişsel Davranışçı Terapi tekniklerini kullanarak kalıplaşmış düşüncelerinizin ve inançlarınızın farkına varın ve bu inançları nasıl değiştirebileceğinizi öğrenin. Aşırı düşünmek için kendinize gün içinde, 30 dakikalık özel bir zaman aralığı belirleyin. Aşırı düşünmeye başladığınız her an, düşündüğünüz konuyu bu özel zaman aralığında düşünmek üzere bir kenara not edin. Mindfulness tekniklerini kullanarak düşüncelerinizle kurduğunuz ilişkiyi yeniden yapılandırın. Düşüncelerinizin zihninizin etrafında dönüp durmasına izin vermek yerine hepsini yazıya dökün ve somut olarak görmeye çalışın. Yaşadığınız problemi çevrenizdeki diğer insanlarla paylaşarak olayları ve durumları farklı bakış açılarından görme fırsatı yaratın. Sevdiğiniz aktivitelerle istemli bir şekilde meşgul olarak aşırı düşünmenin ortaya çıkardığı olumsuz duyguların yerini alabilecek pozitif duygular yaratmaya çalışın. Aşırı düşünme, çoğu zaman farkında olmadan karar alma süreçlerinizi, olaylarla ilgili doğru değerlendirmeler yapabilmenizi, kişiler arası iletişiminizi, duygu düzenleme becerilerinizi ve yaşamınızın her alanında ilerlemenizi sekteye uğratabilen bir davranış şekli. Aşırı düşünmeyle başa çıkabilmenin yollarını öğrenmek, günlük yaşamınızda aşırı düşünmenin neden olduğu problemleri en aza indirebilmek ve aşırı düşünmenin planlama yapmaktan ya da problem çözmeye çalışmaktan nasıl ayrıldığının farkında olmak çok daha huzurlu, kendinden emin ve mutlu bir yaşamın formülü. İlginizi çekebilir 6 basit yöntemle olumsuz düşüncelerle baş edebilirsiniz Merhaba. Değerli forum üyeleri ve forum yöneticileri; Bilindiği gibi herkesin belirli bir avatarı vardır, yöneticilerin bir izni olmaksızın bunu her an kolayca da değiştirebiliyoruz. Üyelerin birbirlerine hitap ederken; örneğin sn. Recep Tayyip ERDOĞAN avatarı bulunsa, sn. Recep BALTAŞ resimli bir avatarı bulunsa, fare, kedi, vb. avatarı bulunsa onlara başkan, reis, Recep Baltaş, minik kedicik, minik farecik, vb. şeklinde olan bu türden hitapları çok doğru olarak da bulamıyorum Nedeni ise; Bu üyeler o anki psikolojik halleri Haleti- ruhiye durumlarına göre üstünkörü veya bunun ifade ettiği anlamı hiç düşünmeden bu avatarları seçmiş de bulunabilirler. Bu o üyelere şaka yollu bile olsa böyle hitap edebilmeniz için bir gerekçe sayılamaz, sayılmamalıdır, örneğin garfieldli kedi avatarım nedeniyle Şimdi değiştirdim bana şaka yollu bile olsa hitap edilen "kedicik" yakıştırması veya seslenilmesindeki gibi. Artık kendimizi bu tür dış kalıplara bakarak bu türden hitaplarla hitap edebilme şeklinden Şekilcilikten mutlaka da kurtaralım, çünkü ismini, cismini, konumunu, kariyerini, vb. dahi hiç bilemediğiniz, hiç tanımadığınız kişiler için bu şekliyle yapılan hitap yolu en doğru olan yolu da değildir. Lütfen bu konularda daha hassas olmaya da hep birlikte çalışalım. Çünkü bu tür forumlarda birbirimizi hiç göremesek bile ayni vatan toprağından milletçe bir bütün olarak bu yazıları birlikte yazan çok büyük bir aileyiz biz. Herhangi birimiz diğerinin şu veya bu şekilde alınmasını, incinmesini içine sindirerek bu türden olan hitap şeklini devam ettirmekte hala ısrarcı veya çok umursamaz davranabilir mi? Bu yüce Türk milletinin anlı ve şanlı evlatlarına hiç yakışmaz ve yakışmamalı da. 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü'nü bu konu başlığından kutluyorum. Bunun için ayrı başlık açma gereğini duymadım. Doğada yalnız insan olarak bizim hakimiyetimiz veya baskınlığımız hiçbir zaman ve hiçbir şekliyle söz konusu olamaz, bitki, hayvan ve insanla oluşan bir doğa çok daha güzel ve çok daha dayanılabilirdir. Bunu unutmayarak doğadaki tüm hayvanlara çok iyi davranalım, çok vahşi ve mutlaka avlanılması gerekli olanların da dışında kalınarak bu konudaki eğitimlerin devletçe ve bu yollarla çok küçük yaşlardan itibaren Hayvanat bahçesi ve sirklerden değil verilmesi için sürekli katkılarda bulunmaya çalışalım. Doğa yalnız bizimle değil hayvanlarla olan en güzel ilişkilerimizle çok daha güzel ve çok daha yaşanılasıdır çünkü. Kolay gelsin. Saygılarımla.

yanlış isimle hitap etmek psikoloji